Aşka Geldik Konusu, Genel Hikayesi, Özeti

Aşka Geldik filmi konu ve genel hikayesi. Aşka Geldik filminin konusu, kısa özeti. Filmde ne anlatılıyor.
Aşka Geldik
0
Editör Ol
0
Yorum Yaz
8.7
8.7 / 10 0
1 Oy

SİNOPSİS

Bu hikayeyi bana annem anlattı. Gerçek olup olmadığını size bırakıyorum. Bana soracak olursanız size tek bir cümle söyleyeceğim, bu hikaye olmasaydı muhtemelen ben de olmazdım.

Şimdi, bir köy düşünün. Türkiye'nin uzak ve teknolojiden yoksun bir köyünde, sakin ve huzurlu bir hayat süren, dünyadaki tüm olaylardan uzak kendi halinde sıradan küçük bir köy burası. Bizim köy ahalisi büyük bir aileye benzer ve herkes birbirini tanır. Herkes birbirini çocukluğundan bu yana bilir. Birinin babası diğerinin babasını, onun babası ise vaktiyle diğerinin babasını tanırdı. Babası, dedesi, ninesi derken geçmişe kadar gider tanışıklıklar… Neyse! İşte öyle böyle tanıtmaya kalksam filmimiz bir yıl sürer. Sanırım beni anladınız siz. Her köyde olduğu gibi, burada da entrikalar, dedikodular ve gündeme bomba gibi düşen olaylar mevcuttur. Hikayemizde her şey bir telefonun çalması ile başladı. Sanki bu çalan telefon kurbağa gölüne atılan bir taş gibiydi. Köyün muhtarlığına gelen bu telefon ile, yukarıdan (Ankara Bakanlığı'ndandır) şok bir haber verilir. Ecnebi bir profesörün başkanlığında bir üniversite heyeti insani araştırmalar yapmak üzere köyümüze gelecektir. Konukseverlik göstermemizi rica ederler. Köylüyü bilgilendirmek ve projeksiyon ekranında resimli örneklerle batı dünyasının gelişmiş aşk hayatının özelliklerinden bahsetmek üzere yola çıktığını söylerler. Bu haberin üzerine muhtar çok heyecanlanır, küçükten büyüğe tüm köy halkını en şık halleriyle ya seve seve, ya da sıka sıka mecburen toplanmasını bir an evvel duyurur. O gün, köy kahvesinde iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalık hakimdir. Gerçek aşkı öğrenme arzusu, bir bilge insanın köye gelerek cehaletten kurtulma heyecanı ve bu duyguların verdiği stres rüzgarları esiyordur. Yalnız iki kişi hariç. Şükrü ile Habib. Bu köyün en tanınmış olan bu ikilisi hakkında hususi bir açıklama yapmam gerekiyor. Önemini anlayınca, siz de bana hak vereceksiniz. Çünkü bu hikayenin esas kahramanları bu iki insandır. Şükrü ve Habib; damat ile kayınbabadır. Zamanında Şükrü Habib'in biricik kızı Pınar ile evlenir. Ama malesef ki, bu büyük aşk uzun sürmez. Pınar kanser hastası olur. Ölmeden önce son sözlerini Şükrü'ye söyler. Babası Habib'e ölene kadar sahip çıkmasını ve onu yanından ayırmamasını vasiyet eder. Pınar, babası Habib'i Şükrü'ye emanet ettikten sonra gözlerini hayata kapatır.

Aradan yıllar geçer Şükrü sözünü tutmuştur. Şükrü ile Habib bir evde dul hayatı sürdürmektedir. Aile olmaktan çok birbiriyle sürekli didişen, laf salatası yaparak tüm köye sataşan, sempatik ve şakacı hallerinden dolayı köyün en sevilen ikilisidir. Köylü bunların diline düşmekten korkar durur olmuştur. Geçen bunca zaman Şükrü'nün bir nebze de olsa Pınar'dan aldığı yarasını sarmıştır. Şükrü, gizliden gizliye komşusunun kızı olan Fadime'ye karşı derin duygular beslemektedir. Fadime de Şükrü'ye karşı boş değildir. Ancak köy ahvalinde olması ve ileri yaşın verdiği çekingenlik yüzünden birbirlerine açılamazlar. Tabi biraz da Şükrü kayınbabasından çekinmektedir. Fakat Fadime'yi seven yalnızca Şükrü değildir. Köyün boşboğazı ve salladığı yalanlarla adı sahtekara çıkan Hamdi de sevmektedir. Habib'e gelecek olursak, hala kafası zehir gibi çalışan ve hayata karşı tutunan enerjik yapısıyla dimdik ayaktadır. Fakat hayat ona bir kazık atmıştır. ileri yaşlarda olmasından dolayı artık kulağı ağır işitir. Tabii şimdi “ne alaka” dediğinizi duyar gibiyim. Emin olun ki, başka bir hikaye olsa aynısını ben de derdim. Ama bu hikayede bu detayın önemini ilerleyen kısımlarda görerek bana hak vereceksiniz. Tek bir cümle ile açıklayacak olursak; bu kulak duysaydı siz bu hikayeyi duymayacaktınız. Kısaca Şükrü ile Habib'i az çok tanıdınız. O zaman şimdi yeniden kahveye dönelim. Köylüleri kahveye öğrenme aşkı getirmişse de, bizim ikiliyi muhtarın emri değil, kumar oynama sevdası getirmiştir. Nihayet muhtar kürsüye çıkar, ciddi tavrıyla konuşmasına başlar.Şükrü ile Habib ise bu konuyu da şaka malzemesi haline getirmeyi başarır. Muhtar, sözü Prof. Dr. Anderson Geoitte'ye verir. Şişman, yumuşak, boynunda papyonu, gözünde gözlük, top sakallı bir ihtiyardır Profesör Ghetto. Bir üniversite adına sosyolojik bir araştırma için geldiklerini söyler. Dışa açılmamış toplulukların dış etkilere uğradığında ne gibi tepkiler göstereceğini ve bunun sonuçlarını araştırarak insanlığa hizmet etmek istediklerini söyler. Köy, kendileri için çok uygun görülmüş ve bu misafirperver köyü tercih etmişlerdir ve kendilerine yardımcı olacaklarına inanmaktadır. Konferans başlar. Projeksiyon ile ilk resim perdeye yansır. Genç bir çift çıplak olarak birbirine sarılmış, bel planda, birbirlerine sevgi ile bakarlar. Profesör iki insanın birbirlerine sevgi ile bakışlarını öne çıkartır. Köylü kadınları bundan etkilenir, kendi erkeklerinin böyle bakamadığından dem vurur. İkinci resim ise iki genç erkeğin çıplak olarak birbirine sarılmış halleri ve birbirine severek bakmalarını anlatmaktadır. Bu resmin olağan olduğunu ve ne kadar da sevgi ile birbirine baktıklarının altını çizen profesöre köylü tepki gösterir ve olaylar hızla büyür. Asıl hikaye bundan sonra başlar. Köylünün üzerine serpilen dış etki kendini hemen göstermiştir. Muhtarın yardımcısı Musti de heyet tarafından kandırılır ve kendilerine hizmet etmesini ister. Musti köydeki olayları bir bir not alıp heyete aktaracaktır. Konferans sırasında Habib ve Şükrü kahvede oyun oynarken Habib kazanmanın coşkusuyla Şükrü'yü biraz fazlaca öpünce, eşcinselliğin konu edilmesi üzerine bu olay köylülerin gözü önünde sergilenmesi Habib ile Şükrü ilişkisini tartışma konusu yapar. Aralarında bir birliktelik olduğu şüphesi yayılır. Şükrü ve Habib savunma yapmaya kalkarlar ama olayların gelişimi şüphenin büyümesini önleyemez. Artık bu pembe leke ikilinin alnına yapışmıştır. Şükrü çaresizdir. Karşısında iki büyük sorun vardır: Birincisi tüm köye karşı adını temizlemek, ikincisi en zor olanı, yani hem kulağı ağır işiten hem de sabırsız olan Habib'e tüm olan biteni izah edebilmektir. Şükrü ve Habib, kapı kapı dolaşıp köydeki insanlara bu durumun gerçek olmadığını ispatlamaya çalışırlar. Ancak ne yazık ki her kapı yüzlerine kapanır. Şükrü giderek depresyona girer. Bir gece yarısı eve sarhoş döner. O gecenin sabahında Şükrü uyandığında şok yaşar. Kapıda köylü erkekler evi basmıştır ve yuh çekmektedirler. Sonra aynadan kendi halini karısının geceliğini ve peruğunu giymiş görünce gözlerine inanamaz. Bu durum üzerindeki şüpheyi fazlasıyla arttırmıştır. Şükrü ile Habib muhtarın çağrısı üzerine muhtarlığa giderler. Muhtar kanaatini aktarır. Köylülerin artık hiçbir şüphesi kalmamıştır. İşler fazlasıyla ciddiye binmiştir. Artık Şükrü ile Habib bir hafta içerisinde ya kendilerini temize çıkaracaklar ya da köyü terk edip gideceklerdir. Anlayacağınız, ne yaparlarsa yapsınlar durum giderek daha kötü olur. İşin içinden çıkılmaz bir hale gelir. Şükrü olanlara bir son vermek için Fadime ile evlenmeyi kafasına koyar. Fadime'ye durumu açar. Fadime bu durumda beni sana vermezler, sen beni kaçır der. Şükrü Fadime'yi kaçırmaya karar verir. Habib ile birlikte Fadime'yi kaçırmaya giderler. Ancak Fadime'nin ağabeyi Mahmut'u kaçırırlar. Bunu gören Hamdi bunlar erkek kaçırıyorlar diye köyü ayaklandırır. Bu arada köyde olup biteni not alan muhtarın yardımcısı Musti araştırma heyeti ile iliþkileri fazlasıyla ilerletmiştir. Heyette bulunan iki gay ile fazla samimi olunca, içindeki farkındalığı gün yüzüne çıkarmıştır. Köylülerin öfkesi büyümüştür. Muhtarın öncülüğünde Şükrü ve Habib'in evini basarlar. Neyse ki Fadime'nin olaya el koyması ile olay tatlıya bağlanır. Şükrü ve Fadime evlenir. Benim hayatımın temelleri o gece atılır.

RSSFacebookTwitterYouTube
Yazılım ve Tasarım: Tekin Medya